- Haberi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
“DİKKAT DARBE VAR DEDİ FIRLADIM RADYOYU AÇTIM”
Rize Çamlıhemşinli bir ailenin oğlu olarak 1943 yılında Samsun'da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Ankara Mimar Kemal İlkokulu ve Ortaokulu’nda, liseyi ise Ankara Gazi Lisesi’nde okudu. ODTÜ'de 1963-1964 döneminde İngilizce hazırlık eğitimi gördü, 1964 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat-Maliye Bölümü’nden 1968 yılında mezun oldu. DPT'de uzman yardımcısı ve uzman olarak çalıştı, İngiltere'de kalkınma ekonomisi üzerine yüksek lisans derecesi aldı. 1978-1979 yıllarında Köy İşleri Bakanlığı’nda müsteşar yardımcılığı görevini yürüttü. Kent-Koop'un kurucuları arasında yer alan Karayalçın, burada sırasıyla mali sekreterlik, genel sekreterlik ve 1981'den 1991 yılına kadar da genel başkanlık görevlerini üstlendi. 1986-1987 yılları arasında Uluslararası İskân Konseyi yönetim kurulu üyeliği, kurulduğu tarih olan 1988 yılından 1993 yılı Eylül ayına kadar Türkiye Kent Kooperatifleri Merkez Birliği'nin genel başkanlığı görevlerini sürdürdü. Ankara’da Türkiye’nin ilk uydu kenti olan “Batıkent” projesini yönetti. 1986 yılında İngiltere’de Birleşmiş Milletler’in Dünya Konut Yılı Ödülünü alan Karayalçın, aynı yıl Nokta dergisi tarafından yılın işadamı seçildi. 1987 ve 1991 yıllarında Türkiye'nin dış tanıtımına yaptığı katkılar nedeniyle TÜTAV ödülüne, 1993 yılında Fransız Hükümeti tarafından Legion D'honneur şövalye nişanına layık görüldü. 26 Mart 1989 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den (SHP) Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Karayalçın, bu görevini Eylül 1993 tarihine kadar sürdürdü.
Karayalçın, Sosyal Demokrat Halk Partisi’nin 11 Eylül 1993 tarihinde yapılan 4. Olağan Kurultayı’nda genel başkan seçildi. Cumhuriyetin 50. hükümetinde Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak 1994-1995 tarihleri arasında görev yaptı. 1995'te SHP'nin CHP ile birleşmesinden sonra genel başkanlıktan ayrıldı. 24 Aralık 1995’te yapılan seçimlerde “Samsun Milletvekili” seçildi. 1997-99 yılları arasında TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı’nda bulundu. 1999 yılı Haziran ayında yapılan kurultayda parti meclisine girdi, 2001 yılı Mart ayında CHP’den ayrıldı ve 2002 Mayıs ayında Sosyal Demokrat Halk Partisi’nin Genel Başkanı oldu ve bu görevi 2008 Kasım ayına kadar sürdürdü. 1999, 2004 ve 2009 yerel yönetim seçimlerinde SHP ve CHP’den Ankara Anakent Belediye Başkanlığı’na aday oldu, fakat kazanamadı. Haziran 1999'da CHP kurultayında başkanlığa adaylığını koydu, fakat kazanamadı. Daha sonra CHP'den istifa etti ve Fikri Sağlar ile birlikte solda yeni bir oluşum için yola koyuldu. Solda ittifak hareketi ile geniş tabanlı bir parti oluşturulmaya çalıştı. Mayıs 2002'de Sosyal Demokrat Halk Partisi adında yeni bir parti kurdu. 2004 yerel seçimlerinde Sosyal Demokrat Halk Partisi'nden, 2009 yerel seçimlerinde ise Cumhuriyet Halk Partisi'nden Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu, ancak seçimi kazanamadı. Murat Karayalçın 1999 yılından bu yana Bilgi Üniversitesi, Atılım Üniversitesi, Başkent Üniversitesinde kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler dallarında ders verdi. 2009 yılından bu yana da KKTC Girne Amerikan Üniversitesinde ders vermektedir. Karayalçın, başkanlığını Bulgaristan'ın önceki Cumhurbaşkanı J.Jelev'ın yaptığı Sofya merkezli Balkan Siyaset Kulübü’nün yönetim kurulu üyesidir. Karayalçın ayrıca, Ankara Enstitüsü Vakfı’nın başkanlığını ve
Karadeniz Özelliklerini Koruma Derneği’nin (KÖK) genel başkanlığını yürüttü. Murat Karayalçın 17-18 Temmuz 2012 tarihleri arasında yapılan CHP kurultayında parti meclisine seçilmiştir. Evli ve bir çocuk babası olan Karayalçın’ın nüfus kaydı Rize’dedir.
Murat Karayalçın’ın yaşam öyküsü Zehra Yılmaz tarafından kitaplaştırıldı. Elips Kitap tarafından birinci baskısı 2003 yılında yapılan kitapta Karayalçın’ın hayatı özetle şöyle anlatılıyor:
FIRTINA DERESİNİN SESİ
Adını Roma dönemi valilerinden Çinçius'dan aldığı söylenen Çinçiva, Fırtına Vadisinin en güzel köylerinden biridir. Denizden 250-300 metre yükseklikte, yeşilin tutku yaratan tonlarıyla bezenmiş, sarp bir vadi üzerinde kuruludur. Baldavi tarzında inşa edilmiş köy evlerinin içini, doğanın bu eşsiz güzelliğinin sesi doldurur. Fırtına Deresinin coşkulu bir senfoniyi andıran bu sesi, yöre insanı için adeta bir hayat ritmidir. Nazım Hikmet'in “Laz İsmail”i anlattığı dizelerde tanımladığı gibi “konuşmayı şehvetle seven tavırlar” işte bu coşkulu sesin içinde yoğrulur.
İLK SOYADLARI KARAMUSTAFAOĞLU
Karamustafaoğlu ailesi, yörenin yerli ailelerinden biriydi. Galip Karamustafaoğlu, ilkokulu Çinçiva’da okudu. Mezun olur olmaz Erzurum'da fırıncı olarak hayata atıldı. Ancak eğitimine ara vermedi ve o dönemlerde çok ünlü olan Yetim Hoca'nın yanında ders almaya devam etti. Çok parlak bir öğrenci olan Galip, hemşerilerinin çoğunun yaptığı fırıncılık işini bırakıp, İstanbul'a hukuk okumaya gitti. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da, Çinçiva’dan gelip de eğitim gören yalnız Galip Karamustafaoğlu değildi. Amcaoğlu Hamdi Danışoğlu ve birkaç akraba çocuğu da aynı dönemde İstanbul'da yetişti. Galip Karamustafaoğlu hukuk eğitimini tamamladıktan sonra kadı olarak Anadolu'nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. O tarihlerde kadılar, aynı zamanda kolluk kuvvetlerinin de başıydı. Kurtuluş Savaşı süresince görevini sürdüren Galip Karamustafaoğlu, Cumhuriyet’ten sonra da Samsun'a yargıç olarak atandı. Bu arada ailenin soyadı da Karayalçın olarak değişti. Galip Dede'nin Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinin Şenyuva (Çinçiva'nın yeni adı) kütüğüne kaydettirdiği bu isim, daha sonraları Türkiye Cumhuriyeti'nin en etkin makamlarında duyuldu.
TEVFİK İLERİ'NİN BAŞARISI AİLESİNİ ETKİLEDİ
Galip Karayalçın'ın ikisi oğlan biri kız olmak üzere üç çocuğu vardı. Yaşar Karayalçın baba mesleğini seçti, hukuk profesörü oldu. Daha sonraki yıllarda yeğeni Murat Karayalçın, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde dekanlık yaptı. Sabri Karayalçın ise babasının yargıçlık döneminde tanıştığı Samsun'a yerleşti. Orada evlendi ve ticaretle uğraştı. Ailenin diğer fertlerinin çoğu Demokrat Parti'yi savunurken, o koyu bir CHP'liydi. Ali Karamustafaoğlu'nun tek kızı Halide, Demokrat Partili Tevfik İleri'nin kardeşi Ömer İleri ile evliydi. Karayalçın, Danışoğlu ve İleri aileleri, Çebi kız kardeşler üzerinden kardeş çocuklarıdır. Demokrat Parti'de başbakan yardımcılığına kadar yükselen Tevfik İleri'nin bu başarısı ailenin önemli bir bölümünün siyasi görüşünü etkiledi. Murat Karayalçın, o günleri şöyle
anlatıyor: “Yanlış hatırlamıyorsam, ailede tek CHP'li babamdı. Aktif bir partiliydi. Bir dönem CHP'nin Samsun il başkanlığını yaptı. 1950'li yıllarda çok yoğun siyasi çalışmalar içinde olduğunu anımsıyorum. Amcam da, o dönemde Forum dergisinde yazı yazardı. Demokrat, liberal çizgide bir insandı. Tevfik İleri ise çok sevdiğim ve saydığım bir büyüğümdü. O da beni çok severdi. Onun 27 Mayıs'ta Yassıada'ya götürülmesi benim çocukluk yıllarımda iz bırakmış en önemli olaylardan biridir. İleri, Yassıada'da idama mahkûm edildi. Sonra bu ceza müebbet hapse çevrildi ve gönderildiği Kayseri Cezaevi’nde hastalanarak hayatını kaybetti.”
“ALLAH BENİM SOYUMDAN GELENLERİN SİYASETTE NASİBİNİ VERMESİN!”
Tevfik İleri 1950'de önce bir kez CHP'ye başvurdu ancak olmadı. Siyasete 1950'de Demokrat Parti milletvekili olarak girdi. O dönemde İleri'nin bu girişimi ailede hiç sıcak karşılanmadı. Çünkü 1926 yılında yaşanan “İzmir Suikasti” ve sonrasındaki siyasi çalkantılar ailenin siyasete bakış açısını olumsuz yönde etkilemişti. Suikastta yer alan ilk dönem Lazistan milletvekillerinden Ziya Hurşit, Çinçiva'ya yakın bir köydendi. Aynı olayda yargılanarak sürgüne gönderilen bir diğer Lazistan milletvekili Necati Memişoğlu ise Çinçivalıydı. Aileye çok yakın isimlerin başına gelen bu olaylar siyasete karşı bir önyargı oluşmasına neden oldu. Hatta babaannenin olanlardan o kadar gözü korkmuştu ki “Allah benim soyumdan gelenlere siyasette nasibini vermesin!” diyerek beddua etti. Tevfik İleri siyasete atıldığında, yapılan tartışmalar sırasında bu beddua hatırlatıldığında, İleri: “Hala, senin bedduan bana hayır duasına dönüşecek” dedi. Ancak babaannenin korktukları ailenin üstüne bir kabus gibi çöktü. Tevfik İleri on yıl gibi uzun bir süre çeşitli bakanlık ve başbakan Yardımcılığı gibi görevlerden sonra, Türkiye'nin siyasi tarihine “kara bir leke” olarak geçen olaylar zinciri sonunda hayatını kaybetti. O günleri yine Murat Karayalçın’dan dinliyoruz: “On yıl boyunca Menderes Hükümeti’nde görev yapmış Tevfik İleri'yi çok seviyordum. Onun çok etkisindeydim. İnsan olarak çok severdim. Siyasi duruşunu değerlendirecek yaşta değildim, ama ondan dinlediklerimi çok iyi anımsıyorum. O daha çok harcamacı, projeci, büyümeci, santral yapan, baraj yapan bir konumdaydı. Zaten çok uzun yıllar Bayındırlık Bakanlığı yaptı.”
DARBE VAR!
Aile, Tevfik İleri şokunu daha atlatamadan, siyasi çalkantıların en yoğun yaşandığı 1960'ların başında Talat Aydemir ve arkadaşlarının darbe girişimleri sırasında da Prof. Necip Danışoğlu'nun o tarihte Rize Senatörü olması nedeniyle benzer bir korkuyu tekrar yaşadı. O tarihte Rize Senatörü olan Necip Danışoğlu, ailesiyle birlikte yediği bir akşam yemeğinin ardından evine dönerken sokaktaki tankların hareketliliğini fark etti. Yemekte beraber olduğu Yaşar Karayalçın ile birlikte soluğu Murat Karayalçın'ın da dedesi ve babaannesiyle birlikte yaşadığı apartmanda aldı. “Amcam yukarıda benim yattığım odaya telaşla girdi. “Darbe var!” dedi. Ben hemen fırladım radyoyu açtım. Radyoda “21 Mayıs Kurtarıcıları Talat Aydemir ve arkadaşları” imzalı çok sert bir bildiri metni okunuyordu. Ben onun üzerine bir şeyler yapma gereksinimi duydum. Arkadaşım Ertan'ı aradım. Arkadaşımın üvey babası Amerikalıydı. Necip dayımı oraya götürmek istedim. “Ertan bir darbe girişimi var, Necip dayımı size getirebilir miyim?” dedim. Ertan da üvey babasıyla konuştu ve gelebileceğimizi söyledi. Ama Ertan “Işığa basmayın, sessiz bir şekilde gelin.” diye uyardı. Kocatepe'nin bir başında biz, Mithatpaşa'nın bir başında da Ertan’lar oturuyordu. Amcam, Necip dayıma pijama, diş fırçası falan verdi. Onları aldık ve Necip dayımla Ertan'lara doğru gitmeye başladık. Kocatepe Camii’nin şimdiki yerinde o tarihlerde bir koruluk vardı. Ve biz, o koruluktan rahatlıkla geçtik. Yolda kimse yoktu. Tam sağı solu kollayarak giderken bir ses duyduk. İkimiz de durduk. Birisi camı açtı, “Darbe oluyor!” dedi. “Biliyoruz, teşekkür ederiz.” dedik. Ve sonra sessiz bir şekilde Ertan’ların evine girdik. Işığa basmadan yukarı çıktık. Ertan’lar kapıyı açık bırakmışlardı. Öyle konuşmuştuk. Biz de zili çalmadan girdik. Sabaha karşıydı ve bütün ışıklar kapalıydı. Dayımı eve bıraktıktan sonra Ertan'la ben dışarı çıktık. Gelişmeleri izlemeye başladık. Sabaha karşı 6-7 dolaylarında hükümet güçleri olaya hakim oldular ve iş bitti. Babaannemin nasıl perişan olduğunu hatırlıyorum. “Siyaset bu aileye yaramıyor!” diyen sesi hala kulağımdadır.
RÜZGÂRI TERSİNE DÖNDÜRDÜ
Siyaset ailenin gündemine 1970’li yıllarda bir kez daha girdi. Ara hükümetler döneminde Prof. Dr. Yaşar Karayalçın'a Milli Eğitim Bakanlığı teklif edildi, ancak bu kez babaannenin sözü geçti. Karayalçın annesinin rızasını alamadığı için bu teklifi geri çevirdi. Zaman geçtikçe görüldü ki, babaannenin bedduasının aksine ailenin siyasette daha alacak çok nasibi vardı. Siyaset o güne kadar ailenin yüzünü güldürmemişti. Ancak bu rüzgarı tersine çevirecek biri nihayet siyaset sahnesinde yerini aldı: Murat Karayalçın.
Yener Süsoy’un 29 Aralık 2003 tarihinde Hürriyet gazetesinde yer alan Murat Karayalçın söyleşisi, Karayalçın’ın hayatına dair ilginç anekdotlar içeriyordu;
“Murat Karayalçın... Rize ili Çamlıhemşin ilçesi'nin Fırtına Vadisi’nde kurulu Şenyuva köyü nüfusuna kayıtlı, Fevziye-Sabri Karayalçın’ın 26 Ekim 1943 Samsun doğumlu üçüncü çocuğu...
Astımına dokunduğu için ilkokulda okurken doktor tavsiyesiyle Ankara'daki dedesinin yanına zorunlu nakil... Gençlik Park’ında lokanta kâtipliği, Amerikan Haberler Merkezi'nde telefon operatörlüğü... ODTÜ'nün bozkurt rozetli, SBF'nin Sultan Galiyev hayranı öğrencisi... Kent-Koop Başkanlığı'nda Batıkent, Belediye Başkanlığı'nda ise Dikmen Vadisi, doğalgaz, metro gibi dev projelere imza atarak Ankara'yla bütünleşen proje fabrikatörü... 1987'de Prens Charles'dan Dünya Konut Yılı Ödülü, 1993'te Fransa'dan Legion D'Honneur nişanı... Türkiye'nin Başbakan Yardımcılığı yapan ilk Dışişleri Bakanı... Neşe'nin 41 yıllık büyük aşkı, Alp'in sevgili babası... Mülkiye'nin ‘‘Yakışıklı İskelet’’i... İflah olmaz uyumlu sol ittifakçı…
Karayalçın'ın Neşe'siyle birlikte özenle döşediği Çankaya sırtlarındaki dairesinde burnuna estetik yaptırmayı düşünüp düşünmediğini öğrenelim dedik; ‘‘Burnumla iftihar ediyorum, öneminin altını çizmek için bıyıklarımı kesmiyorum’’ dedi... Bundan sonrasını hep birlikte Neşe Karayalçın'ın kendi eliyle yaptığı enfes un kurabiyelerini halis Rize çayına katık ederek dinleyelim.
SOLUN BİRLEŞMESİ İÇİN EMEKLİLİĞİMİ YAKTIM
Siyasetçimizde idrak ve özveri yetersizliği, seçmenimizde ise testiyi kıranla testiyi getiren arasında ayrım yapmama eksikliği var. Ben Türkiye siyasi tarihinin görülmüş en büyük özverisini sergiledim. Dışişleri Bakanlığı’nı, Başbakan Yardımcılığı’nı ve SHP Genel Başkanlığı’nı sosyal demokratların birleşmesi için terk ettim. İlk defa açıklıyorum, emekli olabilmem için 6 ay daha hükümette kalmaya ihtiyacım vardı. Bir karım, bir de oğlum var, emeklilik gelirimden başka hiçbir gelirim yok. Buna rağmen hiçbir talebim olmadan ceketimi alıp kabineden çıktım gittim. 1995 şubatında yurttaşların isteği doğrultusunda birleşmeyi gerçekleştirdim, ama bu, ütme-ütülme anlayışıyla tasarlandığı için ideolojik değil mekanik oldu. IMF'ye dayanmayan 5 Nisan kararları Türkiye için çok önemliydi, sol bir partinin genel başkanı olarak hırpalanacağımı bile bile altına cesaretle imzamı attım. Beni Ankaralı hemşerilerim genellikle başarılı olarak niteledi, ama başbakan yardımcılığım, SHP genel başkanlığım aynı ölçüde başarılı olarak kabul edilmedi. Bunun nedeni, belediye başkanlığında dönemimi tamamlamam, SHP genel başkanlığında ise tamamlamamış olmamdır.
KANLI NOEL’DEN SONRA KIBRIS’A MÜCAHİT OLARAK GİTMEK İSTEDİM
ODTÜ hazırlıkta okurken heyecanlı bir milliyetçiydim, yakamda bozkurt rozeti taşırdım. Lisede okurken İdris Yamantürk'ün verdiği Nihal Atsız'ın ‘‘Bozkurtların Ölümü’’ kitabından çok etkilenmiştim. 1963 Kanlı Noel olayından sonra Kıbrıs'a mücahit olarak gitmek için çok uğraştım, ama Kıbrıslı olmadığım için örgüt beni kabul etmedi. Rektörümüz Prof. Dr. Kemal Kurdaş, arkadaşım Korel Göymen'e ‘‘Yakasında niye bozkurt rozeti var, git sor’’ demiş. Göymen siyasetle bir ilişkim olup olmadığını sorunca ‘‘Kendimi milliyetçi olarak tanımladığım için bu rozeti takıyorum’’ dedim.
GALİYEV'İ KEŞFETTİM
Sonra SBF'ye geçmeye karar verdim, o sırada Yaşar amcam Ankara Hukuk Fakültesi dekanıydı. Siyasalda okurken hem milliyetçi, hem komünist olan Sultan Galiyev'i keşfettim. Bana göre Sultan Galiyev'le Atatürk'ün birbirine çok yakın düşünceleri vardı. Galiyev'i okuduktan sonra solculaşma sürecine girdim. Galiyev ‘‘proleter uluslar’’ diye bir kavram ortaya atmıştı, Doğu halkları mazlumdur ve ezilmektedir. Doğu halklarının bir iç çatışması ya da sınıf kavgası yoktur, onları Batı devletleri, Çarlık Rusyası ve Sovyet yönetimi ezmiştir. Bülent Ecevit'in “ortanın solu’’ ve Oscar Lange'ın “ekonomi politik”leri de beni çok etkiledi, böylece kafamda sistematik bir sol görüş oluşmaya başladı.
ARKADAŞIM MAHİR ÇAYAN
Mahir Çayan'la Siyasal Bilgiler birinci sınıftan itibaren yakın arkadaş olduk, Yusuf Küpeli de bizim sınıftaydı. Dersleri hep Mahir'le birlikte anfinin balkonunda yan yana oturup dinlerdik. Çok bilgiliydi Mahir, çok da zeki ve yakışıklıydı. İstanbullu olduğu için sık sık İstanbul'a giderdi, hayranı olduğu Fransız şarkıcı Sylvie Vartan'ın imzalı fotoğrafı vardı yanında. İkimiz de derse pek girmezdik, çoğu zaman kantinde satranç oynardık. Bu yüzden ikinci sınıftayken birlikte muhasebe kursuna gidip özel ders aldık. Mümtaz Soysal'dan çok etkilenmiştik, çok güzel ders anlatırdı. Bir gün Mahir ortadan kayboldu ve bir hafta okula hiç gelmedi. Onu yeniden gördüğümde gözleri kan çanağına dönmüştü, meğer o süre içinde gece gündüz Marx'ın Kapital'ini okumuş. Bana ‘‘Murat mutlaka okumalısın, müthiş bir dünya’’ dedi. Kısa bir süre sonra Fikir Kulübü'nün başkanı oldu, devrimci diye adlandırılan türden giysiler giymeye başladı. Daha çok Yusuf Küpeli ile beraber oluyordu, derslere gelmez oldu ve devamsızlıktan sınıfta kaldı.
Fatih Sultan KAR
HABERE YORUM YAZIN
- Laz Uşağına Şaka Yaparsan Şakalanırsın
- Ardeşen'de Minik Yüreklerden Büyüklere Örnek
- Aslışen'den Doğa Yürüyüşü Yapanlara Çığ Uyarısı
- 96 Yaşındaki Mustafa Dede'nin Sağlıklı Yaşam Sırrı
- Rize'de Müslüm Gürses'in Hayatından Esinlenip Üretiyor
- Rize'de VİCDANSIZLIK..! 5 Köpek Çöpte Ölü...
- Buz Gibi Suya Girip Kar Suyundan Çay İçtiler
- Rizeli'nin Buzağı İle Keyifli Yolculuğu