Rize'de Kırsal Turizm ve Mezralar

Rize’nin köy ve mezralarında yaygın olan bahçe tarımı ve hayvancılık, şehre göç ve çayın yaygınlaşması ile birlikte yok olma noktasına gelmişti ki, turizm imdada yetişti.

Son Dakika Rize

Rize’nin köy ve mezralarında yaygın olan bahçe tarımı ve hayvancılık, şehre göç ve çayın yaygınlaşması ile birlikte yok olma noktasına gelmişti ki, turizm imdada yetişti. 

İnsanımız, turistlerle birlikte kırsal hayatı yeniden keşfetti.

Köylerde yaşayan ya da yaylacılık yapan birkaç ailenin yaptığı yağ ve peynir de kıymete bindi.

Köylülere ait inek sütü, market sütlerinin neredeyse iki katı fiyatına kapışılır oldu.

Başta Rize merkez olmak üzere tüm ilçelerde “katukçi” olarak bilinen peynir ve tereyağı satan dükkanlar şehrin en kıymetli yerlerinde,  ana caddelerde yer edinmeye başladılar.

Kimi doğal, kimi köy ve yayla mahsulü, kimi de civar illerden tedarik edilen çeşit çeşit peynirler, tereyağları ve ballar bölgede yeni bir ekonomi oluşturmuş durumdadır.

Bölge halkı kadar, gurbetçiler ve gelen turistler de buralardan alışveriş yapmaktadırlar.

Hatta doğrudan kargo ile İstanbul ve Ankara’ya ürün gönderenler de mevcuttur.

Bu ekonominin katma değer ve çarpan etki oluşturması için,  yaylacılığın teşvik edilmesi ve mezraların yeniden bahçe tarımı ve hayvancılık için kullanılmasının sağlanmasına ihtiyaç vardır.

Otuz sene öncesine kadar zor ve meşakkatli bir şekilde yürütülen yaylacılık ve mezarcılık faaliyetleri;  yolların açılması, ulaşım ve elektrik gibi temel alt yapıların oluşması ile oldukça kolaylaşmış durumdadır. Günümüzde şehir merkezinde yaşayarak mezralara günübirlik gidilebilmekte,  bahçe işleri görülebilmektedir.

Yok olmaya başlayan “malcılık” da yeniden canlanma eğilimindedir.  

Esasen, mezra ve yaylalarımız,   Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerin “temiz ve sağlıklı gıda” için aradıkları arazi şartlarına da haizdir.

Topraklarımızda ilaç kalıntıları olmadığı gibi, kimyasal gübre izine de rastlamak mümkün değildir.  Hatta bazı mezra ve yaylalarda “deterjan”  bile kullanılmamaktadır.

Kısaca, pınarlarından akan sudan avuçlarımızla kana kana içebileceğimiz, dalından kopardığımız elmayı veya armudu yıkamadan yiyebileceğimiz “bozulmamış”  bir coğrafyadan bahsediyorum.

Hatta, ilkbaharda toprağa bulanmış son bahardan kalma meyveleri bile tap taze bulabilirisiniz.

Kısaca mezralarımız, sertifikaya ihtiyaç duymayacak kadar organik ve doğal, besin zinciri eksiksiz bir ekosistem, hatta yer yer yabanıl alanlardır.  

Mezralarımızda geleneksel ahşap mimari ve yaşam biçimi de nispeten korunmuş olup,  basit düzenlemeler ve tamiratlarla dünyada yaygınlaşan  “kırsal turizme” hizmet edebilecek yaklaşık 5 bin yapı mevcuttur.

Ancak, şehre göç ve azalan hayvancılık sebebiyle, mezralar boşalmış, evler eskimiş,  bahçeler verimsizleşmiş, ağaçlar bodurlaşmış, otlaklar ve bahçelerin bir kısmı ise dikenlik ve çalılığa dönüşmüş bir halde iken,  turizm hareketleri, doğal nitelikli hayvansal ürünlere talebi artması, yayla ve mezralarımıza da ilgiyi artırmıştır.

Bu ilgi ve talep, bölgemizdeki doğa turizminin yanında, tarıma dayalı kırsal turizm (agroturizm) türlerini geliştirmek için olağanüstü fırsatlar sunmaktadır.

İnsanların, macera kadar, sükûnete, doğaya ve doğallığa ihtiyaç duydukları günümüzde, korunmuş ve iyi planlanmış, altyapıları tamamlanmış mezralarımız tam bir ilgi odağı olacaktır.

Bu süreçte, turistlerin beklentileri, yöre halkının ihtiyaçları ile yatırım fırsatları kadar mevcut doğallığı koruma konusunu çok iyi dengelenmesi gerekir.

Bunun ilk adımı, mezra ve yayla kültürünü yeniden canlandırmak, kırsal yaşam ekosistemini ihya etmek için hayvancılığı geliştirmek ve teşvik etmektir.

Zira, hayvancılıkla süt, peynir ve tereyağı üretiminin artmasının yanında, bahçeler için gerekli olan gübre ihtiyacı da yerinde karşılanmış olacaktır. Keza, keçiler vasıtasıyla dikenlik ve çalılık halini almış bahçeler ve otlaklar da temizlenecek, meyveler verimli hale gelecektir.

Öte yandan,  peynir ve tereyağı ile başlayan yeni ekonomi ve mezra ve yaylalarda gelişen turizm hareketleri,  güzelim mezralarımızı çarpık yapılaşma ve betonlaşma tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştır.

Daha tehlikelisi ise, daha fazla verim alma adına bahçelerde kimyasal gübre kullanılması eğilimidir.  Kimyasal gübre, toprağın doğal yapısını bozacak, yağmurlarla birlikte derelere ulaşarak derelerimizi de kirletecektir.

Hayvancılık,  bölgedeki geleneksel hayatı canlandırarak bu riskleri kontrol altına almaya katkı sağlayacağı için anahtar role sahiptir. Hatta stratejik bir unsurdur.    

Mezralarda hayvancılığı geliştirmek için valiliklerin çabaları ve inisiyatif almaları şarttır. Valiliklerin ve siyasi iradenin öncülüğünde DOKAP ve DOKA tarafından bir strateji ve eylem planı oluşturulmasına da ihtiyaç vardır.

Bununla birlikte, kısa vadede alınabilecek tedbirleri mevcuttur.

  1. Öncelikle, mevcut hayvancılık faaliyetlerinin desteklenmesi için belediyeler tarafından kış dönemi için tedbirlerin alınması hayati öneme haizdir.  Özellikle, büyükbaş hayvanlar için kışlık mandıralar yapılmalı, küçükbaş hayvanlar için kışlaklara izin verilmelidir.
  2. Mezralarda yapılaşma kontrol edilmeli, yöre halkının yapı ihtiyacı için kaymakamlıklar tarafından, yer seçimi,  tasarım, proje vb. konularda gerekli teknik destek sağlanmalıdır.
  3. Mezra ve yaylalarda kırsal turizme geçmek isteyen yöre halkına rehberlik ve tanıtım desteği verilmeli,
  4. Bazı illerde köye dönüşlerin desteklendiği gibi, Rize’de de mezralara dönmek isteyenler desteklenmelidir.

Velhasıl, bölgemiz yeni bir şansın eşiğindedir.  

Bu şansı kaçırmamak için hazırlıklı olmamız gerekir.

Zira, “şans, hazırlıklarla fırsatın kesiştiği noktadır.”

Ahmet ÖZYANIK