Doğal Afet Değil, Siyasi Felaket!

Bölgemizde yaşanan her sağanak yağış sonrası hep aynı ifadelerle ahlanıp vahlanıyoruz!

Son Dakika Rize

Bölgemizde yaşanan her sağanak yağış sonrası hep aynı ifadelerle ahlanıp vahlanıyoruz!

Oysa geçmişte olduğu gibi bugün yaşananlar ve yarında yaşanması muhtemel olan bu felaketler doğal afet falan değil. Düpedüz siyasi felaketler bölge insanının can ve mal varlığını tehdit ediyor. Siyasi felaket yaşanıyor.

Bizler, 'bir avuç çevreci' ve 'çapulcu' dedikleri yaşam savunucuları, on yıllardır bu felaketler için uyarıp didiniyor, mücadele ediyor ve akla, bilime, yargı kararlarına, yasa ve yönetmeliklere uyulması gerekliliğini ortaya koyuyoruz!

Ama siyasiler, daha fazla rant uğruna dinlemiyor, felaketlere kapı açıyor.

Doğu Karadeniz bölgesi, özellikle Karadeniz Sahil Yolu denilen ve Samsun'dan Hopa'ya kadar uzanan duble yolla adeta katliama açıldı. On yıllarca devam eden çalışmalarla yüzlerce taşocakları kuruldu bölgede. Gelişigüzel yollar yapıldı.

Bölgenin topografik yapısını, dik ve sert kayaç yapısını, yamaçlarını hiç hesap etmediler.

Bitki örtüsünü yok ettiler. Deniz kenarlarını doldurdular. Derelerin, nehirlerin önünü kestiler. Dere yataklarını, havzalarını daralttılar, dolurdular. Sonra HES (Hidroelektrik Santral) projeleri gündeme geldi.

Ardına maden aramalarını, adına 'Yeşil Yol' dedikleri yaylaları, meraları yok eden çalışmalarını eklediler.

Doğal yaşam alanlarına geri dönüşümsüz zararlar verdiler, katlettiler.

Doğanın katili olanlar, işte böylece insanların da, yaşamın da katili oluyor.

Neye Geçmiş Olsun?

Geçmiş olsun, diyoruz her afetten sonra ama geçmiyor ki! Her afetten sonra aynı ifadeler...

Her geçen gün daha çok saldırı, daha çok rant hırsı ile salgın sürecinin dahi durduramadığı çalışmalar devam ediyor.

Doğal alanları katleden HES'leri, Taşocakları, Dere Islahları, Yayla Yolları ve dahi betonlaştırılan dere yatakları... Hani bu çalışmalar önleyecekti bu tür felaketleri?

Bunları başlatıp izin veren ve savunanlar da, bizim gibi geçmiş olsun dilekleri yayınlıyor, bölgelere gidip timsah gözyaşları döküyor!

Emperyalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesiyor, uyanan yok hala!

Ne Yapılmalı?

Öncelikle durum tespiti yapılmalı ve neden sorusuna yanıt bulunmalı!

Sel, heyelan ve su taşkınları... Doğal mı? Değil! Çünkü seller gibi heyelanlar ile su taşkınlarının nedeni de doğaya ve doğal alanlara  insan müdahalesidir!

Dikkat edilirse dere ve nehirlerin doğal alışkanlığı olan ana yatak bölgelerinde değil, plansız ve çarpık kentsel yapılaşmanın olduğu ana arterlerde meydana geliyor bu tür afetler!

Yani, afetlerin oluştuğu tüm alanlarda mutlaka insan elinin değdiği, geri dönüşümsüz zararlar oluşturulmuş!

Yani HES yapılmış, taşocağı açılmış, dere ıslahları yapılmış, yol açılmış; Suyun, havanın, toprağın yapısıyla oynanmış.

Mesela HES’lerde, suyun iletim tünellerine alındığı kilometreler boyunca, aslı unsuru olduğu ekosistemle bağlantısı kesiliyor ve su döngüsü olarak bildiğimiz doğal dönüşümü engelleniyor. Klimatik etkisi yok edildiği gibi yaşamsal varlığı da ortadan kaldırılıyor.

Dolayısıyla bu yok edişin etkisiyle baş gösteren iklim değişikliği, küresel ısınma vs diye adlandırılan olgular, bitki örtüsünden, ekolojik dengeden hava basınçlarına kadar olumsuz etkilere neden oluyor.

Bu neden oluşlar özellikle de son yıllardaki lokal şiddetli yağışlara neden oluyor? Ki bu dar lokal alanlarda metrekareye neredeyse çok kısa sürelerde 235-280 kilo şiddetli yağışın düşmesine neden oluyor.

Zaten neredeyse 50 yıla yakındır çay ve fındıkta kullanılan kimyasal azotlu gübrelerin etkisiyle; yer yer 10-20 cm'ye kadar incelme gösteren toprağın yapısı değişerek adeta kumlaşmış ve akışkan hale gelmiş olduğundan, bu toprak yağmur sularının etkisiyle sert kayaç yapının üzerinden kayıp gitmektedir.

HES tünellerindeki ve taşocaklarındaki dinamitle patlatmalarda 2-5 km derinliğinde ve 3-10 km eninde sarsıntı ve dolayısıyla kırılmalar görülmektedir. Dolayısıyla bu kırılmalar, yüzyıllardır yeraltında oluşan derecikler, ark ve kanalların, olukların önünü keserek, suya doygunlaşmasına ve akışkan hale gelmesine neden olur.

Bütün bunlara bağlı sel, heyelan veya taşkınların, bu nedenle doğal afet olarak değerlendirilmemesi gerekir.

Risk Devam Ediyor!

Kentsel planlamalar, bu lokal yağışlar göz önüne alınarak değerlendirilmeli, özellikle bölgedeki yağış periyotları olan Mayıs-Haziran ve Eylül-Ekim dönemlerinde, idarece ve yerel yönetimlerce alınan önlemler devreye sokulmalı.

Ki bunlardan en önemlisi mevcut dere yatakları ve vadilerin akışkanlık alanları kentsel planlara göre değil aksine kentsel yapılaşma planları bu dere yatakları ve vadilerin gerçekliğine göre düzenlenmelidir.

Kısa ve uzun vadeli önlemler kapsamında ise bütün alanlardaki HES, Taşocağı, maden aramaları, dere ıslahları, yol vs gibi çalışmalar tamamen durdurulup, iptal edilmelidir.

Karadeniz Bölgesi hala çok büyük bir risk altındadır, maalesef, benzer felaketler artarak devam edecektir.

Yargı kararı ile durdurulmasına karşın bütçe ayrılıp devam ettirilmesi istenen HES projeleri ve Yeşil Yol da dahil birçok projede ÇED süreçleri formaliteyi geçmedi. Çünkü doğru uygulansa idi bu projeler olmayacaktı.

Önce siyasilere, idarecilere bakılacak. Sulak alanları imara kim açtı? Bina yapılmasına kim izin verdi? HES yapılması sürecinde dere yataklarını kim daralttı? Dere yataklarına hafriyat kim attı?

Dünyada yaşanan küresel iklim değişikliğiyle birlikte, Birleşmiş Milletler raporlarında da belirtildiği gibi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yoğun bir yağış rejimi değişikliği olacağı vurgulanıyor.

Sıcaklığın sadece 2 derece artmasıyla, 2050-60 yıllarına doğru deniz seviyesi yükselerek Karadeniz kıyılarının yaklaşık 70 metre içerilere taşınacağı ifade ediliyor.

Ülkemizin bir an önce bu küresel iklim değişikliğine karşı da acilen hazırlanması gerekiyor.

Ömer ŞAN

Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Sözcüsü

Gazeteci/Muhabir